Her çağın kendine özgü birtakım problemleri olduğu gibi çağımızın da problemleri vardır. İslam ümmetinin tarihi süreci dikkatle izlenecek olursa görülecektir ki, her fetret döneminde o dönemin manevi hastalıklarına ve yaralarına Kur’an ve Sünnet eczahanesinden reçeteler çıkaran büyük mücedditler, mürşitler ve gönül erleri gelmiştir. Ümmetin en sıkışık olduğu dönemlerde mana âleminin bu yıldız-misâl kahramanları birer meşale gibi dalalet ve bidat karanlıklarını dağıtarak, şüphe bulutlarını bertaraf etmeye ve hakikat güneşini göstermeye muvaffak olmuşlar, ümmeti inkıbaz halinden kurtararak ona bast ve inşirah halini bahşetmişlerdir. İşte Bediüzzaman Said Nursî de tıpkı kendi selefleri gibi ümmetin hayatında tecdid misyonunu üstlenerek bu nurlu ve aydınlık yolu göstermeye çalışmıştır.
Hadiste rivayet edildiği gibi, “Şüphesiz ki Allah, her yüzyılın başında bu ümmetin dinini tecdid edecek olan bir müceddit gönderir.” Nübüvvet kapısının kapanmasından sonra teceddüd hareketini üstlenen mücedditler, her asrın ihtiyaçlarını ve koşullarını gözönünde tutarak dinin yenilenmesi anlamında veraset-i nübüvvet makamını deruhte etmişlerdir. Dolayısıyla, Said Nursî de tarihi süreç içerisinde bu geleneğin bir devamıdır. İslam tefekkür tarihinin altın zincirinde çağdaş halkayı teşkil eden Bediüzzaman, bu çağın, hayatı süratle kayıp giden evladı için Kur’an ve Sünnetten en kısa ve en selametli bir yolu ve metodu çıkarmıştır. Bu yol, her şeyin herc ü merc olduğu günümüzde, en kısa ve en selametli bir metotla bidat rüzgarlarına ve dalalet hücumlarına karşı çabuk sönmeye maruz kalan taklidi imanı, hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak ve küfrün hiçbir saldırısı karşısında sarsılmayacak olan tahkiki imana çevirme yoludur. Böylece Kur’an ve Sünnetin ulvi semasından tereşşuh eden bu nur damlaları günümüz müslümanlarının manevi yaralarına şifalı birer merhem ve iksirli birer tılsım olmaktadır.
İman ve Küfür Muvazeneleri, Risale-i Nur Külliyatından aynı konuyla alâkalı parçalar bir araya getirilerek hazırlanmıştır. İman ve küfür muvazaneleri yahut hidayet ve dalâlet mukayeseleri yapılırken, imanın ve hidayet yolunun ne kadar kolay ve kârlı, küfür ve dalâlet yolunun ise ne kadar müşkilâtlı ve zararlı olduğu en âmi bir insanın bile anlayıp idrak edebleceği bir dille örnekler verilerek anlatılmaktadır. Bu itibarla İman ve Küfür Muvazeneleri kitabı, bu konuyla ilgili olarak Risale-i Nur’da geçen bahislerin bir hülâsası ve özetidir, denilebilir.
Büyük Boy |
: |
16,5×24 cm |
Orta Boy |
: |
14×20 cm |
Küçük Boy |
: |
12×20 cm |
Sayfa |
: |
248 sf |
İndksler |
: |
İçindekiler, Şahıs ve Kavram, Kelime, |
Kalite |
: |
Birinci Hamur, Şamua Kağıt |
ISBN |
: |
975 – 6382 – 20 – 1 |
|
Besmelenin mana ve hakikatini bir temsil ile izah ve tefsir eder. |
|
|
İmanın bitmez, tükenmez bir hazine olduğunu bir temsil ile açıklar. |
|
|
İnsan hayatı için ibadetin ne büyük manevî bir ticaret olduğunu izah eder. |
|
|
Namaz kılan bir kimsenin ne kadar kârlı bir ticaret yaptığını, namaz kılmayanın ise ne kadar zarar ve ziyan içinde olduğunu beyan eder. |
|
|
Namaz kılmak ve büyük günahları işlememek, insanın en önemli vazifesi olduğunu bir temsil ile anlatır. |
|
|
Nefs ve malını Cenab-ı Hakka satıp, Onun nam ve hesabına kullananların beş derece kâr içinde kâr ettiklerini; satmayanların ise beş derece zarar içinde zarar ettiklerini gayet güzel bir temsil ile açıklar. |
|
|
Allah’a ve ahirete iman etmenin insan için ne kadar lüzumlu olduğunu, gaflette olanların dünyalarının ne kadar acıklı olduğunu izah edip ispat eder. |
|
|
Dünyanın içyüzü ile birlikte insanın mahiyetini ve insanda dinin mahiyetini bir sırrını temsil ile güzelce izah eder. |
|
|
Kur’an’ın hikmet ve hakikatlerini felsefenin düsturlarıyla karşılaştırır. |
|
|
Gençliği dalâlet ve sefahet bataklığına düşmekten kurtaran esasları beyan eder. Hapse düşen mahkumlara imanî ve ahlakî tavsiyelerde bulunur. |
|
|
Dünya hayatının lezzeti içindeki ölüm acısını, neşe ve kavuşmak zevki içindeki ayrılık elemini, Rahman ve Kahhar isimlerinin cilvelerindeki uyumluluğu gayet güzel bir şekilde gösterip tefsir eder. |
|
|
İnsanın ancak iman nuruyla hakiki insan vasfını kazanabileceğini; aksi takdirde küfür karanlığına düşerek aşağıların aşağısına yuvarlanacağını izah eder. |
|
|
Muhabbetin mahiyetini, kulluk görevinin içyüzünü, fasık ve kâfirlerin mü’minler tarafından taklit edilmemesi gerektiğini örneklerle açıklar. |
|
|
Kur’an’ın düsturlarıyla bugünkü medeniyetin düsturlarını mukayese eder. |
|
|
Kadere imanla ilgili konuları açıklar. |
|
|
Enaniyet ve benlik konusunu izah eder. |
|
|
Ehl-i dalâletle karşılıklı konuşmaları ihtiva eder. |
|
|
Hz. Yunus aleyhisselâmın kıssası anlatılarak her müslümanın sebeplerden yüz çevirerek Allah’a iltica etmesi gerektiği üzerinde durulmaktadır. |
|
|
Avrupa’nın şahs-ı manevîsi ile münazara şeklinde geçen uzun bir muhaveredir. |
|
|
Mecazî aşkın hakikî aşka dönüşmesini izah eder. |
|
|
Dünya hayatının içyüzü hakkındadır. |
|
|
“Allah göklerin ve yerin nurudur.” ayetinin bir tefsiridir. |
|
|
Ahirzaman fitnesini ateşlendiren şahs-ı maneviye verilen cevaplardır. |
|
|
Ahirzamanda en büyük fitnenin taife-i nisa tarafından çıkarılacağını açıklar. |
|
|
Ölümün ve kabir hayatının içyüzünü anlatır. |
|
|
İman ile küfrün dünya ve ahiret açısından mukayasesi yapılmaktadır. |
|
|
Ömür sermayesinin ne şekilde kullanılması gerektiğini açıklar. |
|
|
Ahirete imanın hem dünyada, hem ahirette saadet vesilesi olduğunu izah eder. |
|
|
Ehl-i hidayet ile ehl-i dalaletin karşılaştırılması yapılmaktadır. |
|
|
Elhamdulillah kelimesinin sonsuz fayda ve nurları beyan edilmiştir. |
|
İlgili